Basın açıklamamızın ardından grup üyelerimizden Nilay Can Neden Barış İçin Diren Çocuk metinlerimizden oluşturduğu , Hiroşima Barış Parkının web sitesinde İngilizce olarak yayınlanacak Barış Çağrımızı okudu...
HİROŞİMA BARIŞ PARKI METNİMİZ
7’den 77’ye bu yazıyı her
kim okuyorsa ona merhaba. Kiminiz şuan iş yerinde, kiminiz evinde, kiminiz
sokakta, kiminiz okulda. Farklı yerler, farklı yaşlar, farklı cinsiyetler,
farklı bakış açıları…
Hepimiz
biliyoruz ki menfaatleri doğrultusunda suçlu-masum ayrımı yapmadan insanları
öldürüyorlar. İçimizde en masum olan çocuklar bu durumdan en çok etkilenen
kesim haline geliyor. Savaş tüm toplumların yaşamını derinden etkiler. Ve çok
büyük yıkımlara neden olur. Savaş ortamında insan hapsolur. Yıkım sadece
çevresel bir etmen değil zihinsel de bir etmen haline gelir.
Çocuk; Gelecek demektir. Bir çocuk bütün
geleceği baştan yazabilecek güçtedir. Ölen her çocuk bu dünya için büyük bir
kayıptır. Dünya savaşları, ağır yıkımlar, kayıplar. Yitip giden milyonlarca
can. Biz bu kayıplara “Dur” diyemeden
ölmek istemiyoruz.
Türkiye’nin 3. Büyük şehri olan İzmir’in merkezinde bir ilçeden tüm
dünyaya sesleniyoruz. Yaşlarımız 11 ile 15 arasında değişen 12 çocuğuz. Hiçbir
sosyal tarafa bağımız yok. İlçemiz bünyesinde bulunan gönüllü meclisleri
sayesinde toplandık ve bir senedir biraradayız. Başlarda çocuk hakları üzerine
eğitimler alıp oyunlar oynadık. Fakat bir gün hiçbirimizin farkında olmadığı
bir riskle karşı karşıya kaldık.
Her insanın en temel hakkı yaşama hakkıdır.
Yaşama hakkı olmadan birey diğer haklarına sahip olsa da kullanamaz. Tıpkı bir
bina gibi temel olmazsa sağlam olmaz ve yıkılır. Çocuklar için yaşama hakkının
yanında bazı temel haklar vardır. Oyun oynamak, okumak, ailesiyle beraber
yaşamak gibi… Karşı karşıya kaldığımız risk çok açıktı. Yaşama hakkımız
elimizden alınabilirdi. Komşu ülkemizdeki iç savaşı hepimiz görmüştük. Gelen
insanlara hoşgörüyle yaklaşmıştık. Fakat şimdi kendi ülkemizde de bombalar
patlıyordu; işin kötüsü komşu ülkedeki savaştan kaçıp gelen insanlar başka
ülkelere gitmeye çalışırken dalgaların etkisiyle boğuluyorlardı. Yüzme bilmeyen
minicik çocuklar, bedenlerinin verdiği bütün güçle çırpınsalar da hayatlarını
kaybetmişlerdi.
Yaşadığım ülke her zaman misafirlerine karşı hoşgörüsüyle anılır. Bizim
geleneklerimizde misafir her zaman iyi ağırlanır ve memnun ayrılması için
uğraşılır. Günümüze kadar gelen bu geleneğimiz pek çok olaya yansımıştır.
Suriye’den kaçıp gelen aileler, korkunun yüzlerine bir bıçak yarası gibi
işlediği çocuklar… Her zaman onlar için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Yeni
bir başlangıç için diğer ülkelere deniz yoluyla kaçmaya çalışan yüzlerce aile,
hırçın dalgalar karşısında savunmasız, küçük teknelerde hayatlarını kaybettiler.
Yüzlerce masum bedenin suçlusu sadece hırçın dalgalar değildi.
İnsanın doğasında olan iki duygu vardır; Mücadele
etmek ve direnmek. Bu duyguları pek çok insan kendi hayatlarında kullanır. Çok
istediğin bir şey için elinden geleni yaparsın. Hayallerin için umutlanırsın.
O umutla direnirsin, bütün zorluklara,
engellere karşı . Çok direnirsin ve başarırsın. Biz çocuklar mutluluk için, yaşamak
için, barış için direniyoruz. Bunun için geliştirdiğimiz projenin adını “Barış
İçin Diren Çocuk” adını koyduk.
Barış içinde yaşamak tüm çocukların
hakkıdır. Çocuklar okula gitmeli, parklarda oynamalı, bağıra bağıra şarkı
söylemeli, umut olmalı, sevgi olmalı, ışık olmalı, bütün evren onlara bakmalı,
onları dinlemeli; dinlemeli ki ders almalı. Yetişkinler çocukları pek dinlemez,
görmez, duymaz. Artık bizler duyulmak istiyoruz, görülmek istiyoruz, önemsenmek
istiyoruz; bizleri duyan, dinleyen, önemseyen büyüklerimize sesleniyoruz…
Bizler Sadako’nun yüreğinden uçup gelen
kuşları kendi yüreğimize kondurduk. Onun gibi bizler de barışı dileyerek yola
çıktık. Kağıttan bin turna kuşunu tamamlayan minicik eller ve yüzler gururla
yoluna devam ediyor ve edecek. Sadako Sasaki’nin yaşam öyküsünü örnek alıp bizi
aydınlatacak yol göstericiler de bulduk. Nazım Hikmet’in ‘Bulutlar Adam
Öldürmesin’ şiirinde geçen atom bombası ‘bulut’ işini yapmasın, bir daha küçük
kızları, anaları, babaları öldürmesin; ‘çocuklar şeker de yiyebilsinler’ diye
büyük bir birlik kurmak istiyoruz. Nazım Hikmet ‘in dizeleriyle diyoruz ki;
“Dünyayı çocuklara
verelim
Kocaman bir elma gibi
verelim
Sıcacık bir ekmek somunu
gibi
Hiç değilse bir gün
doysunlar
Bir günlük de olsa
öğrensin dünya arkadaşlığı”
Yetişkinlere sesleniyoruz.
Biliyoruz, yaşamak zor, para kazanmak, bir evi geçindirmek… Fakat çevrenize bir
bakın. Kaç çocuk mutlu? Kaçının iyi bir geleceğinin olacağı garantisi var?
Sesimize kulak verin. Yıllar önce Sadako Sasaki gibi, Nazım Hikmet gibi ve daha
örnek alınacak yüzlerce insan gibi biz de çocuklar ölmesin istiyoruz. Ölmemek
istiyoruz. Barış ortamını unutmak istemiyoruz. Ölümlere bombalara katliamlara
savaşlara alışmak istemiyoruz.
Yaptığımız kuşlar gibi pek
çok hedefimiz var. Barış kültürünü çocuklara öğretmek, yetişkinlere tekrar
hatırlatmak gibi. Turna kuşlarımız denizlerimizde boğulan yüzlerce insanı
çeksin. Barışa doğru uçsunlar. Kayıklarımız can yelekleri renginde; Turuncu. Boğulan
bütün çocuklarımız için. Batıp giden geleceklerimiz için. Ama hala bir umut
var. Dünyada bir çocuk varsa her şey değişebilir.
Bu yazının yazılmasında
emeği geçen herkesin tek dileği barıştır. Sadece yaşadığımız yerde de değil; Dünyanın
her yerinde. İnsan kendi barışını sağlarsa çevresine de barış getirir. Sonra o
tomurcuk büyür ve büyür.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de
dediği gibi: “Yurtta Barış, Dünyada Barış”.
Şimdi savaşa, kavgaya,
bombaya, kaçmalara karşı; “Barış” için direnmek zamanı.