1 Temmuz 2016 Cuma

BARIŞ ÇAĞRIMIZ

Basın açıklamamızın ardından grup üyelerimizden Nilay Can Neden Barış İçin Diren Çocuk metinlerimizden oluşturduğu , Hiroşima Barış Parkının web sitesinde İngilizce olarak yayınlanacak Barış Çağrımızı okudu...

HİROŞİMA BARIŞ PARKI METNİMİZ

7’den 77’ye bu yazıyı her kim okuyorsa ona merhaba. Kiminiz şuan iş yerinde, kiminiz evinde, kiminiz sokakta, kiminiz okulda. Farklı yerler, farklı yaşlar, farklı cinsiyetler, farklı bakış açıları…

              Hepimiz biliyoruz ki menfaatleri doğrultusunda suçlu-masum ayrımı yapmadan insanları öldürüyorlar. İçimizde en masum olan çocuklar bu durumdan en çok etkilenen kesim haline geliyor. Savaş tüm toplumların yaşamını derinden etkiler. Ve çok büyük yıkımlara neden olur. Savaş ortamında insan hapsolur. Yıkım sadece çevresel bir etmen değil zihinsel de bir etmen haline gelir.

   Çocuk; Gelecek demektir. Bir çocuk bütün geleceği baştan yazabilecek güçtedir. Ölen her çocuk bu dünya için büyük bir kayıptır. Dünya savaşları, ağır yıkımlar, kayıplar. Yitip giden milyonlarca can.  Biz bu kayıplara “Dur” diyemeden ölmek istemiyoruz.

              Türkiye’nin 3. Büyük şehri olan İzmir’in merkezinde bir ilçeden tüm dünyaya sesleniyoruz. Yaşlarımız 11 ile 15 arasında değişen 12 çocuğuz. Hiçbir sosyal tarafa bağımız yok. İlçemiz bünyesinde bulunan gönüllü meclisleri sayesinde toplandık ve bir senedir biraradayız. Başlarda çocuk hakları üzerine eğitimler alıp oyunlar oynadık. Fakat bir gün hiçbirimizin farkında olmadığı bir riskle karşı  karşıya kaldık.

             Her insanın en temel hakkı yaşama hakkıdır. Yaşama hakkı olmadan birey diğer haklarına sahip olsa da kullanamaz. Tıpkı bir bina gibi temel olmazsa sağlam olmaz ve yıkılır. Çocuklar için yaşama hakkının yanında bazı temel haklar vardır. Oyun oynamak, okumak, ailesiyle beraber yaşamak gibi… Karşı karşıya kaldığımız risk çok açıktı. Yaşama hakkımız elimizden alınabilirdi. Komşu ülkemizdeki iç savaşı hepimiz görmüştük. Gelen insanlara hoşgörüyle yaklaşmıştık. Fakat şimdi kendi ülkemizde de bombalar patlıyordu; işin kötüsü komşu ülkedeki savaştan kaçıp gelen insanlar başka ülkelere gitmeye çalışırken dalgaların etkisiyle boğuluyorlardı. Yüzme bilmeyen minicik çocuklar, bedenlerinin verdiği bütün güçle çırpınsalar da hayatlarını kaybetmişlerdi.

              Yaşadığım ülke her zaman misafirlerine karşı hoşgörüsüyle anılır. Bizim geleneklerimizde misafir her zaman iyi ağırlanır ve memnun ayrılması için uğraşılır. Günümüze kadar gelen bu geleneğimiz pek çok olaya yansımıştır. Suriye’den kaçıp gelen aileler, korkunun yüzlerine bir bıçak yarası gibi işlediği çocuklar… Her zaman onlar için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Yeni bir başlangıç için diğer ülkelere deniz yoluyla kaçmaya çalışan yüzlerce aile, hırçın dalgalar karşısında savunmasız, küçük teknelerde hayatlarını kaybettiler. Yüzlerce masum bedenin suçlusu sadece hırçın dalgalar değildi.

   İnsanın doğasında olan iki duygu vardır; Mücadele etmek ve direnmek. Bu duyguları pek çok insan kendi hayatlarında kullanır. Çok istediğin bir şey için elinden geleni yaparsın. Hayallerin için umutlanırsın. O  umutla direnirsin, bütün zorluklara, engellere karşı . Çok direnirsin ve başarırsın. Biz çocuklar mutluluk için, yaşamak için, barış için direniyoruz. Bunun için geliştirdiğimiz projenin adını “Barış İçin Diren Çocuk” adını koyduk.

    Barış içinde yaşamak tüm çocukların hakkıdır. Çocuklar okula gitmeli, parklarda oynamalı, bağıra bağıra şarkı söylemeli, umut olmalı, sevgi olmalı, ışık olmalı, bütün evren onlara bakmalı, onları dinlemeli; dinlemeli ki ders almalı. Yetişkinler çocukları pek dinlemez, görmez, duymaz. Artık bizler duyulmak istiyoruz, görülmek istiyoruz, önemsenmek istiyoruz; bizleri duyan, dinleyen, önemseyen büyüklerimize sesleniyoruz…

    Bizler Sadako’nun yüreğinden uçup gelen kuşları kendi yüreğimize kondurduk. Onun gibi bizler de barışı dileyerek yola çıktık. Kağıttan bin turna kuşunu tamamlayan minicik eller ve yüzler gururla yoluna devam ediyor ve edecek. Sadako Sasaki’nin yaşam öyküsünü örnek alıp bizi aydınlatacak yol göstericiler de bulduk. Nazım Hikmet’in ‘Bulutlar Adam Öldürmesin’ şiirinde geçen atom bombası ‘bulut’ işini yapmasın, bir daha küçük kızları, anaları, babaları öldürmesin; ‘çocuklar şeker de yiyebilsinler’ diye büyük bir birlik kurmak istiyoruz. Nazım Hikmet ‘in dizeleriyle diyoruz ki;

“Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim
Sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir gün doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı”

Yetişkinlere sesleniyoruz. Biliyoruz, yaşamak zor, para kazanmak, bir evi geçindirmek… Fakat çevrenize bir bakın. Kaç çocuk mutlu? Kaçının iyi bir geleceğinin olacağı garantisi var? Sesimize kulak verin. Yıllar önce Sadako Sasaki gibi, Nazım Hikmet gibi ve daha örnek alınacak yüzlerce insan gibi biz de çocuklar ölmesin istiyoruz. Ölmemek istiyoruz. Barış ortamını unutmak istemiyoruz. Ölümlere bombalara katliamlara savaşlara alışmak istemiyoruz.

Yaptığımız kuşlar gibi pek çok hedefimiz var. Barış kültürünü çocuklara öğretmek, yetişkinlere tekrar hatırlatmak gibi. Turna kuşlarımız denizlerimizde boğulan yüzlerce insanı çeksin. Barışa doğru uçsunlar. Kayıklarımız can yelekleri renginde; Turuncu. Boğulan bütün çocuklarımız için. Batıp giden geleceklerimiz için. Ama hala bir umut var. Dünyada bir çocuk varsa her şey değişebilir.

Bu yazının yazılmasında emeği geçen herkesin tek dileği barıştır. Sadece yaşadığımız yerde de değil; Dünyanın her yerinde. İnsan kendi barışını sağlarsa çevresine de barış getirir. Sonra o tomurcuk büyür ve büyür.

 Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Yurtta Barış, Dünyada Barış”.


Şimdi savaşa, kavgaya, bombaya, kaçmalara karşı; “Barış” için direnmek zamanı. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder